ATRİYAL FİBRİLASYON
Atriyal fibrilasyon nedir ?
Atriyal fibrilasyon kalbin düzensiz ve hızlı atması ile karakterize olan bir ritim bozukluğudur. Normalde kalbimiz dakikada 60 ila 100 arasında ve düzenli olarak kasılır ve kanı vücuda pompalar. Atriyal fibrilasyonda hem atımlar arasında düzen bozulur ( birkaç ardışık atım, sonra duraklama, bir kaç atım sonra duraklama , sonra birkaç atım ardışık gibi). Buna sebep olan ise Latincede atriyum denilen kalbin kulakçıkları olarak dilimizde ifade ettiğimiz bölgede elektriksel bir kaosun yaşanmasıdır. Hasta bu esnada çarpıntı hissedebilir. Ancak hiçbir yakınma da olmayabilir, yani hastalık sessiz seyredebilir. Hastalık kronikleşmiş bir süreçte olabileceği gibi ataklar şeklinde de olabilir. Genellikle başlangıç dönemlerde ataklar şeklinde ortaya çıkar. Bu sırada hastalar da aniden başlayan şiddetli çarpıntı yakınması olur. Oluşan atak dakikalar ile saatler arasında devam eder. Sonrasında kendiliğinden veya yapılan müdahale ile sonlanır. Zamanla atakların süresi uzar. Günün birinde kronik hale dönüşebilir. Yani artık normal ritim yoktur, hep atriyal fibrilasyon ritimi vardır. Atriyal fibrilasyon sırasında kalp hızı yüksek ise çarpıntı hissedilir, ama kalp hızının yüksek olmadığı durumlarda ritim bozukluğu olmasına rağmen yakınma olmayabilir.
Atriyal fibrilasyon kimlerde görülür ?
Atriyal fibrilasyon herkeste görülebilecek bir ritim bozukluğudur. Ancak ilerleyen yaş ve eşlik eden kalp hastalığı daha sık görülmesine yol açar. Bunları biraz açarsak, atriyal fibrilasyon yaşlanma sürecinin bir parçası gibi durmaktadır. Altmış yaşının üzerinde görülme sıklığı artar, seksen yaşının üzerinde nerede ise her 10 kişiden birinde görülmeye başlar. Eşlik eden kalp yetmezliği, kalp kapak hastalığı, tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı durumlarında da atriyal fibrilasyon görülmesi artar. Ama gençlerde ve eşlik eden kalp damar hastalığı olamayan bireylerde de nadir olmakla beraber görülebilir. Son zamanlarda ileri derecede kilolu (obez) bireylerin ve uyku apne sendromunun atriyal fibrilasyon oluşumunda rol oynadığı gösterilmiştir. Romatizmal kalp kapak hastaları atriyal fibrilasyonun sık görüldüğü ayrıcalıklı bir grubu oluşturur. Özellikle mitral kapak darlığı denen kalp hastalığında ise hastalığın bir parçası olarak karşımıza çıkar.
İlginç olarak yüksek dozda alkol alımını takiben atriyal fibrilasyon atakları tanımlanmıştır. Tatil kalbi sendromu (‘holiday heart syndrome’) diye tanımlanan tabloda özellikle cuma- cumartesi akşamları çok alkol tüketilmesini takiben atriyal fibrilasyon atağı oluşabilir.
Atriyal fibrilasyonda net bir kalıtsal geçiş gösterilmemiştir. Anne veya babada atriyal fibrilasyon varlığı çocuklarda atriyal fibrilasyon olacağı anlamına gelmez. Ancak yine de genetik geçişin olduğu aileler de nadir de olsa bildirilmektedir.
Sonuç olarak atriyal fibrilasyon görünürde hiçbir neden yokken olabileceği gibi, ilerleyen yaş ve yapısal kalp hastalığı ortaya çıkmasını kolaylaştırır.
Atriyal fibrilasyonda ne gibi yakınmalar olur?
En sık görülen yakınma çarpıntıdır. Özellikle ataklar şeklinde gelirse çarpıntı yakınması olur. Aniden başlayan kalp hızının yüksek olduğu bir çarpıntı atağı atriyal fibrilasyona bağlı olabilir. Hasta yılda veya ayda birkaç kez beş-on dakika ile saatler arasında süren çarpıntı atağı tanımlar. Atak uzarsa ve çok rahatsız olursa bir hastaneye müracaat etmek zorunda kalabilir.
Ataklar şeklinde gelen çarpıntı dışında nefes darlığı, yorgunluk, terleme gibi yakınmalar hastalığını kronik şekillerine eşlik edebilir.
Atriyal fibrilasyon atakları sessiz olabilir mi?
Eğer atriyal fibrilasyon atağı sırasında kalp hızı çok yükselmez ise veya ataklar şeklinde olmayan, kronikleşmiş bir atriyal fibrilasyon varsa kişi herhangi bir yakınma hissetmeyebilir. Veya hissettiği halsizlik, kendini iyi hissetmeme gibi yakınmalar doğrudan atriyal fibrilasyonla ilişkilendirilemez. Esasında bu durum çok iyi bir şey değildir. Çünkü tanısı konmamış atriyal fibrilasyon kişiye daha sonra anlatılacak bir takım riskler oluşturabilir.
Atriyal fibrilasyon nasıl teşhis edilir?
Kalp grafisi (EKG) ile atriyal fibrilasyon teşhisi konulur. Atak sırasında çekilen kalp grafisi (EKG) ile teşhis yüzde yüzdür. Ancak ataklar arasında çekilen EKG’de (kronikleşmiş bir atriyal fibrilasyon yok ise) herhangi bir anormallik tespit edilemez ve tanı konulamaz. Dolayısı ile ataklar şeklinde çarpıntı tanımlayan ancak atak sırasında alınan bir EKG kaydı olmayan hastalarda tanı koymak zor olabilir. Böyle durumlarda 24-48 saat süreyle kalp grafisini kaydeden Holter denilen cihazlar yardımcı olabilir. Fakat cihazın takılı olduğu sırada da atak yaşanmadı ise, bu kez 7-14 gün süreyle EKG kaydı yapan cihazların kullanılması gerekir. Atriyal fibrilasyon tanısında (hem yakınma ile beraber olan, hem de sessiz olan) son zamanlarda akıllı saatler-telefonlar kullanılmaya başlanmıştır. Bir markaya ait geniş kapsamlı bir çalışmada akıllı saatin atriyal fibrilasyon ataklarını büyük doğrulukta yakaladığı gösterilmiştir.
Atriyal fibrilasyon varlığı ne gibi riskler oluşturur ?
Atriyal fibrilasyon öncelikle hayat kalitesini bozan bir durumdur. Ne zaman olacağı belli olmayan çarpıntı atağı hastaya büyük rahatsızlık ve endişe verir. Çarpıntının ne zaman geçeceğinin bilinmemesi, eşlik eden ciddi korku gündelik hayatı çok olumsuz etkiler. Bazı hastalar sırf bu nedenle seyahate çıkmak istemezler. Eşlik eden kalp hastalığı varlığında oluşan atriyal fibrilasyon atağı nefes darlığı veya göğüs ağrısını da tetikleyebilir. Sonuçta hastada daha ağır yakınmalar ortaya çıkar. Atak tek başına ciddi bir hayati risk oluşturmaz. Ama bir atriyal fibrilasyon hastasında eşlik eden hipertansiyon, kalp yetmezliği, diyabet gibi hastalıklar var ise en büyük tehlike beyne pıhtı atması neticesi olabilecek felçlerdir. Felç (inme) riski yaş ilerledikçe katlanarak yükselir. Felç bir anlamada sakat kalma veya ölümle sonlanabilecek çok ciddi bir durumdur. Zaten atriyal fibrilasyonun bu kadar çok önemsenmesinin en önemli nedeni işte bu felç (inme) riskidir.
Atriyal Fibrilasyon tedavisi nedir ?
Atriyal fibrilasyonda iki tedavi hedefi vardır. Bunlardan biri hastalığa ait yakınmaları kontrol altına almak, ikincisi felç (inme) riskini en aza indirmektir. Bir takım ilaçlar ile ve ablasyon denilen girişimsel işlemlerle çarpıntı yakınması azaltılır. Ataklar kontrol altına alınır. Yakınmalar kontrol altına alınır. Bu da hastanın yaşam kalitesinin yükselmesi, endişelerinin azalmasını sağlar. Ayrıca felç (inme) riskinin yüksek olduğu durumlarda ilave olarak kan sulandırıcı( antikoagülan) ilaçlar kullanmak gerekir. Aspirin bu işte yeterli bir kan sulandırıcı değildir. Eğer ihtiyaç varsa daha güçlü kan sulandırıcı (antikoagülan) ilaçların doktor kontrolünde düzenli kullanılması gerekir.
Atriyal fibrilasyon ablasyonu kesin çözüm mü?
Atriyal fibrilasyon sık görülen ve can sıkıcı bir hastalıktır. Eskiden ilaç tedavisi dışında bir tedavi seçeneği yok iken son zamanlarda ablasyon yöntemi ile tedavisinde büyük gelişmeler sağlanmıştır. Fakat ablasyon tedavisini atriyal fibrilasyon için kesin bir tedavi seçeneği olarak görmemek gerekir. Öncelikle her atriyal fibrilasyon hastasına ablasyon yapılabilmekle beraber, her hasta aynı düzeyde bu işlemden fayda görmez. Bazı hastalar çok yarar görürken, bazılarında işlem sonrası atriyal fibrilasyon devam eder ve yakınmaları değişmez. Diğer taraftan ablasyon sonrası yarar gören hastaların bir kısmında hastalık tekrarlayabilir. Atriyal fibrilasyon hastalarının ablasyon tedavisini hayat kurtarıcı bir tedavi olarak görmeleri yerine, beklentilerinin ne olduğuna karar vermeleri, bu beklentilerinin ne kadarının karşılanabileceğini doktorları ile konuşmaları gerekir.
Atriyal fibrilasyonda en büyük risk nedir ?
Atriyal fibrilasyonda en büyük risk çarpıntının yarattığı rahatsızlık hissi değildir. Esas risk, hastalığın seyri esnasında eğer uygun tedavi yapılmaz ise beyne pıhtı atma ve bunun sonucunda felç olma olasılığıdır. Her atriyal fibrailasyon hastasında böyle bir risk yoktur. Ama bazı hastalarda yılda % 5’ lere kadar çıkan pıhtı atma, felç olma riski vardır. Bunun da şimdiye kadar bilinen tek tedavisi pıhtı atmayı önleyici ( bilinen ismi ile kan sulandırıcı) ilaçlar kullanmaktır. Bu aşamada aspirinin bu tip hastalarda kan sulandırıcı ilaç olarak yeterli olmadığını, kan sulandırıcı deyince güçlü bazı ilaçlardan ( Coumadin ve yeni oral antikoagülan denilen ) bahsettiğimizi hatırlatmak isterim. Bu ilaçların en önemli yan etkisi tahmin edilebileceği gibi kanamadır. Kanama riski olan ilaçların en yüksek pıhtı riski altındaki hastalar, mutlaka hekim kontrolünde verilmesi gerekir. Böylece kanama riski en düşükte tutulurken, inme ( beyne pıhtı atması ile oluşan felç) riski de en düşük düzeyde tutulmuş olur. Tekrar hatırlatmak gerekirse her her atriyal fibrilasyon hastasında kan sulandırıcı ilaç kullanmayı gerektirecek yüksek inme riski yoktur. Yüksek riskli hastalar hekim tarafından belirlenip, ilaç önerilir.
Sevdiklerimizle Mutlu bir Yaşlanma İçin Atriyal Fibrilasyon’u Tanımalı ve Ciddiye Almalıyız
Atriyal fibrilasyon kalbimizin bir hastalığıdır. Bu hastalıkta kalp ritmi bozulur, düzensiz ve hızlı atımlar olur. Çoğunlukla çarpıntı yakınması ile karşımıza çıkar, ama önemli sayıda hastada da hiç şikayet oluşturmaz, yani sessizdir. Peki neden bizi endişeye sevk eder her zaman pek de gürültülü olmayan bu hastalık ?
Kalp krizi kalp damarlarının tıkanması, kalp yetmezliği kalbin kanı vücuda gönderememesi sonucu oluşan ve sonucunda da kalbin etkilendiği hastalıklar iken atriyal fibrilasyon kalpten beyne pıhtı atması ve felçle sonlanan, bir anlamda kalpten başlayan beyinde sonlanan bir hastalıktır. Ve neden olduğu felç insanı sakat bırakır.
Atriyal fibrilasyonun toplumdaki sıklığının % 1 civarında olduğu düşünülmektedir. Ancak sıklık çeşitli yaş gruplarında değişiklik göstermektedir. Altmış beş yaşının üzerinde görülme sıklığı artmakta, 80 yaşının üzerinde %10’a çıkmaktadır. Buradan da anlaşılacağı üzere toplum sağlığı açısından bakıldığında atriyal fibrilasyon yaşlanma sürecinin parçasıdır ve ilerleyen yaşlardaki insanlar için daha büyük problemler oluşturmaktadır. Atriyal fibrilasyon bazen tanınması da güç olan bir hastalıktır. Çünkü çoğunlukla kısa ataklar şeklinde başlar. Bu ataklar birkaç saniye ile birkaç saat arasında sürebilir. Buna parokismal atriyal fibrilasyon denir. Atak sırasında hasta görülmez ve tanı konulmaz ise yıllarca hastalık fark edilmeyebilir. Hasta çarpıntılarım oluyor diye sızlanır, fakat teşhis bir türlü konulamaz. Tanı için biraz ısrarcı ve hastasını takip eden bir hekime ihtiyaç vardır. Zaten atriyal fibrilasyonun toplumdaki yaygınlığını belirlemede en büyük problem de ataklar şeklinde olmasıdır. Biz tanı koyduğumuz hastalığa göre yaygınlık tanımı yaparız. Var olan ve fakat tanı açısından yakalanamamış hastalar, bu toplum yaygınlığı rakamlarına giremez. Hastaların önemli bir kısmında oluşan kısa ataklar, zamanla daha uzun ataklara dönüşür ve ilerleyen dönemlerde herhangi bir anda hastanın atriyal fibilasyonda olduğu daha kolaylıkla tespit edilebilir. Tüm bu süreç hastada hiç yakınma oluşturmayabileceği gibi hafif çarpıntıdan, ciddi çarpıntıya kadar farklı yakınmalar da oluşturabilir. Sonuç itibari ile ne yakınmanın olup olmaması, ne de tam bakıldığı sırada atriyal fibrilasyon olup olmaması hastalık tanısı için yeterli değildi. İşi biraz da karmaşıklaştıran mesele biraz da budur.
Girişte de belirttiğimiz gibi atriyal fibrilasyonda en büyük risk beyne pıhtı atması ve onun sonucu oluşabilecek çeşitli beyin olaylarıdır. Beyin olayları arada konuşmanın veya görmenin bozulmasından, vücudun bir tarafının tamamen tutmamasına, hayati merkezlerin etkilenmesi sonucu ölüme kadar giden çeşitlilikte olabilir. Kalpte oluşan atriyal fibrilasyon kalbin üst boşluklarında kanın durgunlaşmasına ve buradaki bazı girintiler içinde pıhtı oluşmasına yol açar. Oluşan pıhtı herhangi bir an kalpten kopup aort aracılığı ile vücuda gider. Kalpten çıkan aortun, ilk büyük dalları beyinde giden damarlar olduğundan bu pıhtı da %90 beyne gider. Küçük bir pıhtı beyinde devasa hasarlara neden olabilir. Atriyal fibrilasyon kalpte pıhtı oluşması için en önemli nedendir. Ama her atriyal fibilasyon durumunda da kalpte pıhtı oluşmaz. Özellikle genç, eşlik eden kalp yetmezliği, tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı gibi hastalıklar olmayan kişilerde pıhtı oluşması ve bunun beyne atma ihtimali çok düşüktür. İleri yaş (65 yaş, hatta 75 yaş üzeri) bu konuda riskli kişilerdir. Hele bir de, biraz önce saydığımız ek hastalıklar varsa o zaman pıhtı atma riski yükselir. Atriyal fibrilasyonlu ve pıhtı atama riski yüksek kişileri hekimler kolaylıkla belirler. Ellerinde bununla ilgili çok doğru sonuçlar veren skorlama tabloları vardır. Bu durumda kan sulandırıcı ( “oral antikoagülan” ) denilen ilaçlarla pıhtı riski en düşük düzeye indirilir. Bu aşamada aspirinin kan sulandırıcılık gücünün atriyal fibrilasyonda pıhtı atama riskini azaltamayacak kadar zayıf olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. Yani aspirin almak, atriyal fibrilasyonun risklerine karşı korumaz. Varfarin ve yeni çıkan oral antikoagülanları kullanmak gerekir. Riski gerçek anlamda düşüren güvenli ilaçlar bunlardır. Özellikle sık kan takibi gerektirmeyen yeni oral antikoagülan ilaçlar sayesinde son 10 yılda atriyal fibrilasyonun risklerinden korunmada hiç olmadığımız kadar başarılıyız. Hekimler artık atriyal fibrilasyonla savaşta kendilerini çok daha güçlü hissetmektedirler. İlginç olarak hastalarda bu tedaviyi çok benimsemişler, ilaç kullanım konusunda hekimleri yalnız bırakamamışlardır. Bunda hastalığın ciddiyetini anlamaları, ilaçların kullanımının kolay olması ve günlük kullanımı zorlaştıran yan etkilerin olmamasının büyük rolü vardır.
Atriyal fibrilasyonu tanıdıktan sonra riski belirlemek ve ardından kan sulandırıcı kullanarak pıhtı atma riskini en aza indirmek günümüzde tüm dünyada yerleşik bir uygulamadır. Fakat ilk başa dönersek atriyal fibilasyonlu hastaları belirlemek konusunda hala bazı sıkıntılarımız vardır. Herhangi bir doktor muayenesinde tanı konamayabilir. Onun için muhtemel hastaların farkındalığının artırılması gerekir. Özellikle 65 yaş üzeri kişiler bu açıdan özel dikkat gerektirmektedirler. Yine de insanları paniğe sevk etmeden, gereksiz doktor ziyaretleri yapmadan bu hastaları tanımak hala berraklaşması gereken bir meseledir. Akıllı saatler gibi kalp ritmi takip edene cihazlar bu konuda çok yardımcı olmakla beraber tedaviyi ne kadar doğru yönlendirdiği konusu hala cevaplanmamıştır. Herhalde şu anda yapılacak en önemli şey, tanısı konulan ve pıhtı atma riski yüksek bir atriyal fibrilasyon hastasında özellikle yeni oral antikogülan ilaçları düzgün kullanıp hastayı korumaya almaktır. Bundan 30-40 yıl önce ne atriyal fibilasyonun pıhtı atma riski konusunda bu kadar emindik, ne de elimizde bu riski azaltacak doğru düzgün ilaçlar vardır. Şu anda çok daha kendimizden eminiz ve yaptığımız işi biliyoruz.
Yeni oral antikoagülan ilaçlarla felçten korunma kazanımlarımız muhteşem olmuştur. Bundan 10 yıl önce hayal edemeyeceğimiz çok güçlü bir silaha sahibiz. Ama atriyal fibrilasyonda mücadelede tek cephe yoktur. Diğer cephe innovatif tıp teknolojileri sayesinde atriyal fibrilasyon oluşturan kalp bölgelerini ısıtarak veya dondurarak tedavi etmemizdir. Bu konuda hala alınacak yol vardır. Tedavi başarısı % 70 ler civarındadır. Özellikle genç hastalarda erken dönemde yapılacak girişimsel tedavilerle atriyal fibrilasyonun tedavisinde büyük kazanımlar elde etmek mümkündür. Bu tedavilerin hiç biri bir diğerini gereksizleştirmemekte, biri diğerini tamamlamaktadır.
Atriyal Fibrilasyon Derneği 21. yüzyılın başından beri atriyal fibrilasyon alanındaki muhteşem gelişmeleri hekimlerle paylaşmak için kurulmuştur. Hem ilaç alanında, hem de ilaç dışındaki tanı ve tedavi alanlarında yaşanan gelişmeleri aktaran, hekimlerin kendi deneyimlerini paylaşmalarını sağlayan bir platformdur. Yıllık muhtelif fiziksel toplantı aktiviteleri ile bu amaca hizmet etmektedir. Günümüzün salgın koşullarında eğitici video ve planlanan çevirim içi toplantılar ile bu amaca hizmet etmeye devam etmektedir.
Sonuç olarak atriyal fibrilasyon;
1- İster yakınma ile ister sessiz sedasız seyretsin riskleri olabilen bir kalp ritim bozukluğudur.
2- En önemli riski kalpte oluşan pıhtının beyne atması sonucu oluşabilen değişik büyüklükte felçlerdir.
3- Ancak her atriyal fibrilasyon hastasında pıhtı atma riski yoktur. Özellikle 65 yaşının altında ve eşlik eden hipertansiyon, kalp yetmezliği, şeker hastalığı olmayan kişilerde risk düşüktür. Risk durumu konusunda hekiminize danışın. Hekimlerin elinde riski belirleyen güvenilir skorlama sistemleri vardır ve bu sayede sizi doğru yönlendirirler.
4- Pıhtı atma riskinizin yüksek olduğu belirlenirse son derece etkili, kullanımı kolay, güvenlik marjları yüksek yeni oral antikoagülan ilaçlar ile çok başarılı bir koruma şemsiyesi altına girebilirsiniz.
5- Hastalığı bilir ve önlemlerinizi alırsanız sevdiklerinizle mutlu bir şekilde yaşlanmamak için hiçbir sebep yoktur.