BÜYÜK ÜZÜNTÜLER KALBE ZARAR VERİYOR
Doksanlı yıllarda Japonlar Takotsubo diye adlandırdıkları, bizim dilimizde söylenmesi oldukça zor bir hastalık tanımladılar. Japonca ahtapot kapanı veya kabı anlamına gelen bu hastalık kalbin bir anlamda kapana kısılması idi.
Zor bir adı olan ve esasında kalp uzmanlarını ilgilendiren bu hastalığın toplumda ilgi çekmesinin nedeni ise bambaşka idi. Hastalık çoğunlukla kadınlarda şiddetli ruhsal stres sonrasında ortaya çıkıyordu. Genellikle çok yakın bir aile bireyinin ani ölümü, ayrılık veya boşanma sonrasında bazı kişilerde kalp bir anda sersemliyordu. Bu sersemleme, göğüs ağrısı ile beraber kalp kasının bir kısmının çalışmayı bırakması demekti. Kalp krizine benzeyen bu durum, dramatik bir şekilde hastaların hastaneye başvurmasına neden olan bir tablo oluşturuyordu. Ruhsal stres dışında da bir takım nedenler de bu hastalığa yol açmasına rağmen, hastalığın yoğun emosyonel stres ile ilişkisi çok daha ilginç bulundu. Hatta sonraları bu hastalık metaforik olarak kırık kalp (“broken heart”) sendromu olarak adlandırıldı. Oldukça korkutucu bu tablonun iyi tarafı bir süre sonra hastaların iyileşmesi idi. Ancak, son günlerde bir grup İngiliz araştırıcının bulguları hastalığı yeniden gündeme taşıdı. Bunun nedeni araştırmacıların tamamen iyileştiği düşünülen bu hastalığın tahmin edildiği gibi iyi huylu olmadığı, hastaların bir kısmında kalbinde hasar kaldığı ve bu hasar nedeniyle ilerleyen yıllarda hayatlarını kaybedebileceğini göstermesiydi. Sonuçta büyük bir üzüntü kalbe vurduğu ilk darbeden sonra da yıllar boyu sürebilecek izler de bırakabiliyordu.
İlginç bir başka sonuç ise yakın zamanda Danimarkalı araştırıcılar tarafından yayınlamıştı. Özellikle ileri yaşlarda daha sık görülen bir ritm bozukluğu olan atriyal fibrilasyonun ruhsal stres ile ilişkisiydi. Atriyal fibrilasyon düzensiz kalp atımları ile ortaya çıkan bir kalp ritmi bozukluğu olup, çarpıntı gibi can sıkıcı bir şikayet oluşturmasının çok ötesinde riskler taşıyabilir. Özellikle yaşlı kişilerde atriyal fibrilasyon varlığında kalpden beyne pıhtı atma ve sonuçta felç olma riski vardır. İşte sonu felce ve sakat kalmaya kadar gidebilen bu ritm bozukluğunun görülme ihtimali hayat arkadaşını kaybedenlerde katlanarak artıyor. Tıpkı bir önceki hastalık gibi, eş kaybı gibi beklenmedik büyük ruhsal stres kalbin ritmini de allak bullak edebilir. Bu da bir nevi kırık kalp tablosudur.
Kalp ve beyin arasındaki henüz tam çözülmemiş karmaşık ilişki hayatta hala anlamadığımız bir çok şeyin olduğunu düşündürüyor.
Korunma amaçlı aspirin kullanmanın faydası var mı?
Yakın zamana kadar bir moda vardı. Kalp hastası olmayan kişiler kalp krizine karşı korunmak için aspirin alırlardı. Hatta bu öneri hekimler tarafında yapılırdı. Sonra bu öneri biraz değişti. Kalp hastalığı açısından daha riskli olanlarda ( ailede kalp hastalığı olan, sigara içen vs.) daha çok tercih edilmeye başlandı. Ama aspirinin düzenli kullanımda masum bir ilaç olmadığı, düşük doz ( 100 mg/gün) kullananlarda bile yılda % 0.5-1 civarında mide kanamasına neden olduğu anlaşıldı. Bu nedenle aspirinin fayda zarar oranı sorgulanmaya başlandı. Ve son yapılan çalışmalarda KALP DAMAR HASTASI OLMAYANLARDA, sadece koruma amaçlı aspirin almanın faydası olmadığı, ortaya çıkabilecek çok küçük faydanın da olabilecek kanama tarafından silinip atıldığı gösterildi. Artık kalp hastalığı olmayan kişilerde her gün bir çocuk aspirini ve benzerlerinin alınması önerilmiyor.